Nevniyaz,dergâha yeni gelmiş derviş adayıdır. Nevniyaz, matbahta 18 basamaklı bir imtihan sürecinden geçecektir.Bu süreç,insanlara gönüllü hizmet ederek gerçekleşecektir. Nefsi terbiye etmek, ahlâken olgunlaşmak ancak ”halka hizmet, hakka hizmettir” bilinciyle gerçekleşir. Onsekiz basamaklı bu hizmet süreci içerisinde; pazarcılık, ayakçılık, abrizcilik (temizlikçilik), şerbetçilik, bulaşıkçılık, dolapçılık (mutfak eşyaları ile ilgilinme), somatçılık (sofrayı kurma), çerağcılık (kandil,aydınlatma işleri ile ilgilenme), tahmiscilik (kahve işleri), yatakçılık (yatak yapma,yatak kaldırma), süpürgecilik gibi basamaklar vardır. Nevniyaz,1001 günlük çile sürecinde dergâh dışında bir yerde geceleyemez, kahvehane, düğün-dernek gibi yerlerde görünmez, asla içki kullanmaz, kimseyle tartışmaz, kimsenin işine karışmaz. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi ve şefkat besler, ağzından kötü laf ve küfür çıkmaz, edeple oturur,edeple konuşur. 1001 gün, nevniyaz için edep ve erkan öğrenme dönemidir. Nevniyaz, ilk üç gün Matbâh-ı Şerifte oturur.Bu süre ,bir çeşit adaylık sürecidir.
Dergâhtaki en önemli zâtlardan biridir.Kazancı Dede,manevi rehberdir.Onun rehberliğinde,Canlar kendilerini eğitirler.Aslında matbahta (mutfakta) pişen, ham olan insandır. Matbâh; “hamdım,piştim,yandım” sürecinin tamamlandığı yerdir. Hatta Kazancı Dede vefat ettiğinde, matbahta yıkanır, kefenlenir ve Hamûşan (suskunlar yurdu) denilen mezarlığa buradan yolcu edilir.Başka bir deyişle; “ dünya hayatı,ahiret hayatının mutfağıdır”. Ham geldik fakat pişerek gitmek lazım. Nevniyaz,ilk üç günlük süre boyunca siyah renkli postun üzerinde oturur. “Siyah”, renksizliği temsil eder.O henüz arınmamıştır. Nevniyazın postuna “saka postu” denmesinin sebebine gelince: “Saka” sözü “Sâkî” den gelmedir. “Sâkî” su veren kişiye denir.İnsanların su ihtiyacı için hizmet ettiği gibi, “susuz gönülleri serinleten” manasına da kullanılabilir. Kazancı Dede, Nevniyazın hâl ve tavırlarından memnun kaldı ise onu dergâha kabul eder ve mâna alemindeki yolculuk başlar.Eğer kabul etmediyse,ayakkabılarını kapıya çevirir,ona yol gösterir. Mevlevîhanede semboller çok önemlidir.Çoğu zaman lisan-ı dil (sözle anlatım) ile değil,lisan-ı hâl (davranışlarla anlatım) ile konuşulur.Bu sembolleri anlamak ve kabul etmek teslimiyetin sonucudur.
Tasavvuf geleneğinde Halvet; Allah’la “baş başa kalmak” demektir. Hz. Musa da, Tûr Dağında kırk gün kalmamış mıydı Tevrat’ı almak için. “Kırk” sayısının Farsça’daki karşılığı “çihl” kelimesidir. “Çile” oradan gelmektedir. Çile döneminde olan dervîşe “çilekeş” denir. Özel bir törenle başına giydiği sikkesi,artık onun nefsinin mezar taşıdır. Sema sırasında giydiği beyaz elbise (tennure) de nefsinin kefenidir. Siyah hırka da dünyayı temsil eder. Sema sırasında semazenler siyah hırkalarını çıkarırlar.Yani “dünya hırsını bir kenara bırakmadan, ahlâkî olgunlaşma gerçekleşmez” 1001 gün çile dönemini tamamlayan dervîş, “Dede” ünvanını alır. Sürekli dergâhta kalmaya ve hücresinde oturmaya kararlı ise evlenmez,dışarıda ev bark kurmaz. İsterse odasında kalmaz, dergâh dışında ev-bark kurar,evlenir,iş tutabilir. Bu durumda, belirli zamanlarda dergâha gelir, mesnevîhan ise mesnevî okutur,semâzen ise semaa girer, mutrıbda (musıkî heyeti) görev alır, hizmetlerini yapar.Dergâhta kaldığı sürece,kendisine her ay belirli bir miktar para ödenir.Bu parayla ihtiyaçlarını karşılar, matbahından yemeğini yer. Hiçbir dede, hiçbir kimseden para veya hediye isteyemez, verileni de geri çevirmez.
Somat; Mevlevîhânede sofraya verilen isimdir.Yemeğe de “lokma” denir..Kaşıkların dizilişinden su içmeye varıncaya kadar adabı,erkânı vardır. Mesela, su içen kişi su içerken diğerleri kaşıklarını bırakıp beklerler.Bunun sebebi ise,su içen kişiden daha fazla yememek içindir.
Postnişin: “Post’a oturan,post sahibi” kişi demektir.Mevlevîhânedeki en üst mertebedir. Post, Hz. İbrahim ve Hz İsmail’in fedakarlığını hatırlatır. Allah’a verilen sözü yerine getirme konusunda bu iki peygamber zorlu bir imtihandan geçmişler ve bu imtihanı kazanmışlardır. Hz. İbrahim, oğlunu;Hz. İsmail canını feda ediyor. Cenab-ı Allah da,bu imtihanın sonunu bir kurbanlık göndererek bayram ilan etti. İşte dergâhtaki bu post, “kurban” olayını hatırlatır hep.Fedakarlığı ve Allah’a ittati ayakta tutmayı sağlar. Postnişinin postunun rengi kırmızıdır. “Kırmızı”; vuslatın/ kavuşmanın rengidir. Güneş batarken ufuk kızarır.Aslında o batmıyor,başka bir yere kavuşuyor,başka diyarlara doğuyor. Hz.Mevlâna’nın ölüm gecesini “şeb-i arus/düğün gecesi” diye adlandırmasının sebebi de budur.Bize “ölmek” gibi görünen, onun için “sevgiliye kavuşmak” olmuştur. 17 Aralık törenlerinden sonra sema heyeti “muayede” dediğimiz bayramlaşmayı gerçekleştirirler. “Allah Aşkı”nın vardığı noktanın mükemmelliğine bakınız. Ölüm: “Bayram Gecesi”
“Semâ,aşıkların gıdasıdır,çünkü onda Cânân’a vuslatın hayali vardır.” (Hz.Mevlâna) “Sema”; lügatte “duymak,işitmek” anlamlarına gelir. Tasavvuf terimi olarak ise; musıkî namelerini dinlemeye, dinlerken de vecde gelerek coşkuyla raksetmeye, dönmeye denir. Mevlevîlikte semâ, ritm ve musiki eşliğinde yapılan,sağdan sola,kalbin etrafında çark atıp dönerek icra edilen bir zikir şeklidir.Semâ, “selam” adı verilen dört bölümden oluşur. Hareket ve dönme, kâinâtın varoluş ve varlığını koruyuş sebeplerinin başında gelir. Dünya, güneş, ay ve yıldızlar gibi en büyük cisimlerden tutun da en küçük parçaya, atomlara kadar, her varlık ayrı bir dönme hareketi içerisindedir. Her varlık dönme olayına bağlı olarak hayâtiyetini sürdürmektedir. Hareket ve dönme, varlık âleminin esâsı, varoluşun en önemli unsurudur.Semâzen de kalbinin etrafında döner. Dünya kendi etrafında dönüp dururken bir de güneşin etrafında döner. Semâzen de kendi etrafında çark atarken “ kutup noktası’’ nın, sonra da o noktanın sâhibi şeyhin etrâfında döner. Sema; Kudümzen’in Kudüm (vurmalı musıkî aleti)’ e vurması ile başlar.
Osmanlı döneminde Mevlevîhaneler,aynı zamanda güzel sanatların da merkezi olmuştur (ebru,tezhib,sedef,tesbih,nakş,şiir,musıkî). Bir çok önemli bestekârımız, hattatımız, ebrûzenimiz, nakkaşımız…bu kurumlarda yetişip manevî terbiye almakla beraber,sanat eğitimi de almışlardır. “Dede Efendi” (Hammamizade İsmail Dede Efendi) anlattığımız nefs terbiyesi sürecini yaşamış önemli bir bestekârdır ve “Ferahfeza” makamında meşhur bir mevlevî ayini de vardır (başka makamlarda da Mevlevî ayini bestelemiştir). Mevlevîlik açısından renkli bir sima olan III. Selim de aynı zamanda iyi bir musikî ustası, bestekâr ve neyzendir. Kendisi “Suz-i Dilara” makamında bir de ayin bestelemiştir. III. Selim, Galata Mevlevîhanesi’nin, tarihindeki en önemli şahsiyetlerinden biridir. Âyin okuyanlara,âyinhan denir. Ayinlerde Klasik Türk Enstrümanlarının en güzel örnekleri kullanılır. (Rabap, kanun, ney, kudüm, halile, bendir, tanbur,ud) Mevlevî Ayinleri, Türk Musıkîsi’nin en zirve noktasıdır.